Şeriat kelimesi türevleriyle beraber Kur’an’da 5 yerde geçer. Bunlardan 4’ü terim (ıstılah), 1’i de kelime anlamında kullanılır. Önce bunları iniş (nüzul) sırasına göre tek tek görelim;
Şura; 42/13: O, size dinden Nuh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim, Musa ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi sizin için hayat veren yol (şere’a) yaptı. Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin. Bu davet ettiğin iş, ortak koşanlara ağır geldi. Allah ona lâyık gördüğünü seçecek ve kendine yönelenleri doğru yolda yürütecektir.
Görüldüğü gibi Mekke’de inen bu ayette ‘şir’a/şeria’’ kavramına önce arka plan/ tarihi bir perspektif konuyor. Nuh’a tavsiye edilen, Muhammed’e vahyedilen, İbrahim, Musa ve İsa’ya verilen yol/din ne ise şeriatın o olduğu söyleniyor. Bunun amacının dini doğru tutmak ve onda ayrılığa düşmemek olduğu açıklanıyor.
Bu çağrının müşriklere ağır geldiği haber veriliyor. Bu ayette ‘kebura’ (büyük, ağır) olarak açıklanan şeyin Müzzemmil 5. ayette peygamber için ağır bir söz (kavlen segîla) olarak açıklandığını görüyoruz. Ağır sözün Mekkeli tefeci bezirganlara ve nimet sahiplerine (ulu’ni’me) ağır gelen söz manasında kullanıldığı anlaşılıyor.
Demek ki peygamberin davet ettiği, Nuh’a, İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya da verilen yol/din/şeriat, ilk surelerde “Zenginliği kendine yeterli gören müstağniler” (Alak 6), “Zenginliği ile hegemonya kurmaya kalkan tağutlar”(Alak 7), “Mal ve oğullar sahibi” (Kalem 14), “Bahçe sahipleri” (Kalem 17-35), “Nimet ve oğul sahipleri” (Müzzemmil 11) olarak geçen devrin mülk (mal ve iktidar) sahiplerine çok ağır gelen bir şeymiş.
Peki ama şeriat tam olarak ne?
Geliyor…
***
Şura: 42/21: Yoksa onların, Allah’ın izin vermediği şeyleri dinde kendilerine kanun/yasa yapan (şereû) ortakları mı var? Eğer cezanın ahirette verileceğine dair söz olmasaydı haklarında karar verilir, işleri bitirilirdi. Ömrü haksızlık ve zorbalık yapmakla geçenleri acı bir azap bekliyor.
Bu da Mekke’de inen ayetlerden ve aynı surede (Şura) geçiyor. Allah’ın izin vermediği şeyleri kendisine yol/din/şeriat/yasa yapanlar kimlerdir? Burada bir liste göremiyoruz ama kimi kastettiğini anlayabiliyoruz; Haksızlar, zorbalar, zalimler!
***
Casiye; 45/18: Bu işten sana da hayat veren bir yol (şeriat) verdik. Onun için sen o hayat veren yola uy, bilgisizlerin arzularına uyma!
Bu ayette ilk kez kelimeyi direkt, okunduğu gibi mastar olarak şeriat şeklinde geldiğini görüyoruz. Diğerlerinde fiil (şere’a/şera’û) olarak geçmişti. Şimdi burada duralım ve kelimenin dilbilimsel, etimolojik köklerine inelim. Burada şeriatın ne olduğu biraz daha netleşecek.
Arapça Sözlükte [Ş-R-A’] kökü mastar olarak “suyu ağzıyla içmek, su içirmek için develeri suya götürmek, esasını belirtmek, ilke koymak, yükseltmek, göstermek, desteklemek” manalarına geliyor…
Yasa koymak, kanun yapmak (teşrî’); kanun koyucu (şâri’); cadde, sokak (şâri’); yelken (şirâ’) yelkenli (şirâiyye); gözetleme yeri (şirâ’a); kanun, şeriat (şer’u); kanuni, legal, yasal (şer’î); yol (şir’a); şeriat, kanun, din, su yolu (şerî’at); doğa kanunu (şerî’at’u-tabîiyye), anayasa taslağı (meşrû’ dusturiyye); yasallık (meşru’iyye) kelimeleri bu köktendir…
Kur’an’da geçen din, millet, sırat, hidayet, İslâm, istikamet vb. birçok temel kavram “yol, yolda yürümek” manasındadır. “Şeriat” kavramı da esas itibariyle “Arap’ın hayvanları/develeri su içirmek için su yolundan yürüterek kaynağa götürmesi” veya bizzat Arap’ın kendisinin “ağzını dayayıp kaynaktan su içmesi” manasına gelmesinden de anlaşılacağı gibi insana su gibi hayat veren, onun canını, malını, ırzını, namusunu ve bütün insanî özelliklerini koruyup kollayan, yaşatan, hayat veren bir kaynak olmaktadır ki günümüzde “hukukun üstünlüğü” dediğimiz şeydir.
Çünkü hukuk insanlara hayat verir. Hayata temel kurallar/yaşam ilkeleri koyarak canı, malı (emeği), ırzı, aklı, nesli kollama ve koruma altına alır. Bunlar olmazsa insan hayatı felç olur. Şu halde diğerlerine nazaran şeriat kavramında daha çok, iş ve oluşun (emr) “hukuk” boyutu öne çıkmaktadır.
Bir benzetme yapacak olursak “din” bir yol ise “şeriat” bu yol buyunca insanı gideceğe yere sağ salim götüren trafik işaretleri gibidir. İnsan, hayatından olmak istemiyorsa, hayatını koruyup kollayan bu yola ve yol boyunca kendisini uyaran trafik işaret ve işaretçilerine dikkat etmelidir. İçindeki trafik canavarını hortlatarak yolu (dini) ve yol işaretlerini (şeriat) hiçe saymaya kalkışmamalıdır. Aksi halde bu hayatına mal olabilir. Bu nedenle şeriat, hayat veren, hayat koruyan işaret, iz ve ilkelerdir. Bunun toplumsal hayattaki karşılığı ise bütünüyle adalet değerini ete kemiğe büründüren “hukukun üstünlüğü” olmaktadır.
Hukukun üstünlüğü kavramı Aristo’nun kitaplarında “Hukuk yönetmelidir” şeklinde ifade edilir. Tarih boyunca Avrupa’da kral, aristokratlar ve Kilise ’ye karşı gelişmiş bir kavramdır. İslam dünyasında “şeriatın kestiği parmak acımaz” şeklinde gelişmiş ve daha çok padişah, sultan ve halifelere karşı onlardan da üstün bir kanun üstünde kanun olduğunu ifade için kullanılmıştır.
Demek ki anayol (din) değişmezken yol işaretleri (şeriat) değişebiliyor. İbrahim, Musa, İsa, Muhammed (hatta Budha, Tao, Zerdüşt, Mani vs.) hepsi aynı ana yolda yürüyorlar. Çünkü hepsinin de iş ve oluşa dair vazettiği temel hukuka (şeriata) baktığımızda beş kadar insan hakkının; “can, mal, ırz, şeref, akıl, nesil” korunmasına yönelik olduğunu görürüz. Demek ki iş ve oluşa dair temel hukuk, insanlığa hayat veren ana su yolu budur.
Öte yandan ayrıntıya dair şeriatları farklı olabiliyor. İnsanların işaretten anladıkları değiştikçe yeni yeni işaretlerle gelebiliyorlar. Böyleyken hep aynı ana yolu sürdürüyorlar ve aynı kaynağa doğru su içmeye gidiyorlar. Temel amaç insanın dünya ve ahirette mutlu olması, canının, malının, ırzının, namusunun, aklının, neslinin korunması ve böylece insanlık durumunun hayvanlık durumuna, şehir hayatının orman hayatına dönüşmemesidir. Çünkü insanlık hayvanlıktan, şehir hayatı ormandan “hukuk” ile ayrılır. Bir yerde hukuk olmadığını ifade için bu nedenle “orman kanunu” deyimini kullanırız…
***
A’raf; 7/163: Onlara deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor. Hani onlar cumartesi gününe saygısızlık gösterip haddi aşıyorlardı. Çünkü cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar meydana çıkarak akın akın (şurrean) onlara gelirdi; cumartesi tatili yapmadıkları gün de gelmezlerdi. Aslında Biz, yoldan çıkmalarından dolayı onları imtihan ediyorduk.
Bu ayette ise şurrean şeklinde kelime anlamında kullanılıyor. Balıkların cumartesi yasağı sebebiyle denizi rahat bulup meydana çıkmaları ve akın akın kıyıya doğru gelmelerini ifade için şurrean (akın akın) deniyor. Kelime zaten su kaynağına giden yol demekti, develerin suya götürülmesi gibi balıklar da suyun içinden akın akın gelerek suyun kaynağında görünür hale geliyorlar.
***
Maide; 5/48: Sana da, önceki çağların kitaplarından doğru namına ne kalmışsa sürdüren ve onlara tanık olmak üzere hak olan bu Kitabı indirdik. Onun için sen de aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Sana gelen gerçekten ayrılıp da onların kuruntularına uyma. Her biriniz için bir yol (şeriat) ve yöntem (menhec) belirledik. Allah isteseydi hepinizi bir tek ümmet yapardı; fakat sizi, her birinize verdiği şeylerle imtihan ediyor.
Medine döneminde inen son sure olduğu için şeriat kelimesinin Medine döneminde sadece bu surede geçtiğini görüyoruz. Şeriat ile beraber bir de yakın anlamda menhec kelimesi kullanılıyor. Şeriatın dilbilimsel analizini yukarıda yapmıştık burada da menhec kelimesine bakalım;
Sözlükte [N-H-C] kökünden gelir. Mastarı, “bir yolda yürümek, yola girmek, yolu izlemek, ilkeli/metotlu olmak” demektir… Yol olarak kullanmak, ilke/metot olarak benimsemek (intihâc); metot, usul, yöntem, tarz, üslup, program, tavır, tutum, açık yol (menhec/minhâc); ilkeli, programlı, planlı, metot takip eden, metodik, metodolojik (menhecî); doğru ve açık yol, cadde (nehc); elbise yıpranıp yırtılmamak (nehce’s-sevb); klasizm (nehciyye); harıl harıl solumak (nehîc) kelimeleri bu köktendir…
Görüldüğü gibi “Her birinize bir şeriat ve menhec verdik” ifadesi yol yordam, yöntem dediğimiz şeyi çağrıştırır. Bu durumda din, şeriat ve menhec arasında şöyle bir ilişki kurulabilir: Din adalet, şeriat hukukun üstünlüğü, menhec de hukuk prensipleri, muhakeme usulleri ve yasaları ifade eder.
Bu son ayette söylem iyice genelleştirilerek her millet/ulus/topluluk için şeriatlar ve menhecler olduğu söyleniyor. Şeriatın zıddının arzularına uymak olduğunun söylenmesinden hukuk ile keyfilik arasında zıtlık ilişkisi kurulduğunu görüyoruz. Bu durumda mesela Osmanlı’da ‘şeriat isteruk’ demek aslında ‘adalet/hukuk isteriz, kanunlar uygulansın, keyfilik, adamına göre muamele, ahbap çavuş ilişkisi bitsin’ demekti.
Keza bu ayetin geçtiği Maide suresinde sık sık “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmek” tabirinin geçtiğini görüyoruz. Kur’an’da şeriat kurallarının ne olduğuna dair bir liste verilmiyor ama sık sık Allah’ın indirdikleri (ma enzelallah) deniyor.
Şimdi her millete verildiği söylenen şeriat ve menheci örneklendirerek netleştirelim.
***
Kur’an’da geçen değişmez 10 şeriat kuralı;
1- Öldürmeyin (Nisa 93)
2- Çalmayın (Maide 38)
3 -İftira atmayın (Nur 4)
4- Zina yapmayın (Nur 2)
5- Kenz (servet) biriktirmeyin (Tövbe 34-35)
6- Rüşvet yemeyin (Bakara 188)
7- Zulüm zorbalık yapmayın (Nahl 90)
8- İhtiyaç fazlasını verin/muhtaçları gözetin (Bakara 219, Tövbe 60)
9- Sözleşmelerinize bağlı kalın (İsra 34, Maide 89)
10-Borcunuzu ödeyin/emanete hıyanet etmeyin (Bakara 283, Enfal 27)
Bunlardan ilk dördü hakkında cezai yaptırım (hadd) vardır. 5. kenz yasağı hakkında sembolik dağlanma cezası vardır sadece bunun için kullanılan bir ifadedir. Diğerleri hakkında uhrevi tehditler vardır ve hepsi doğrudan emirdir.
Görüldüğü gibi aslında şeriat temel insan haklarını korumaya yönelik kurallardan oluşmaktır. Bunlar hukukun evrensel yasaları, değişmez prensipleridir. Dinin ve şeriatın değişmez bölümünü bunlar oluşturur. Şeriatın menhec olan kısmı ise yer zaman, bölge, tarih ve şartlarda bağlı olarak değişir. Çünkü her millete şeriat ve menhec verildiği, bunların onların imtihanı olduğu söylenerek değişebilirlik vurgulanmaktadır.
***
Kur’an’ın genel hükümlerinden çıkarılan zamanla yeniden ifade edilebilir 10 menhec (Hukuk prensipleri, muhakeme usulleri):
1- Beraatı zimmet asıldır. (Aksi kanıtlanmadıkça herkes suçsuzdur)
2- Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir.
3- Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur
4- Şekk ile yakin zail olmaz (Şüphe ile kesin (gerçek) bilgi ortadan kalkmaz)
5- Zaruretler, memnu olan şeyleri mübah kılar. (Zaruretler yasaklanan şeyleri mubah kılar.)
6- Mâni zail oldukda memnu avdet eder. (Engel ortadan kalkınca yasak yeniden uygulanmaya başlar.)
7-Def’i mefâsid celb-i menâfi’den evlâdır. (Fesadı ortadan kaldırmak, yararı gözetmekten daha önceliklidir.)
8- Âdet muhakkemdir. (Âdet, hakemdir, hukuk kaynağıdır.)
9- Ezmanın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz. (Zamanın değişmesi ile hükümlerin de değişeceği inkar edilemez.)
10- Kişi ikrarıyla muaheze olunur. (Kişi ikrarı ile tenkid edilir, sorumlu tutulur.)
Görüldüğü gibi dinin şeriat bölümü daha çok hukukun üstünlüğünü ifade ederken şeriatın menhec bölümü ise hukuk muhakeme usullerini ve yasaları ifade etmektedir.
Yukarıdaki 10 madde Osmanlı son döneminde kanunlaştırma ihtiyacına paralel olarak çıkarılan Mecelle’den örneklerdir. Bunlar hukuk prensipleri olup yargılama usullerini, genel ve külli hukuk kaidelerini ifade etmektedir. Dünya hukuk birikimine çok önemli bir katkı olarak değerlendirilmelidir. Burada geçen prensiplerin bir çoğu evrensellik ifade ettiğinden Türkiye dahil bir çok hukuk mevzuatında hala geçerlidir.
***
Kur’an’da geçen maksada göre yeniden yorumlanabilir, amaca göre uyarlanabilir 10 menhec (Ceza, yaptırım):
1- Adam öldüren için maktülün varislerine kısas, diyet (tazminat) veya af yolu gösterilir.(Bakara Suresi 178)
2- Hırsızlık yapanın eli kesilir (Maide 38)
3- Zina edene 100 celde (değnek) vurulur (Nur 2)
4- İftira atana 80 celde (değnek) vurulur (Nur 4)
5- Kadının mirastan pay alma hakkı vardır, oranı ½’ dir. (Nisa 11-12)
6- Borçlanmalarda bir erkek iki kadın şahit tutulur.(Bakara 282)
7- Tek eşlilik esastır, çok eşliler teke indirmelidir. Olağanüstü şartlarda yetim ve kadınları korumak için çok eşlilik izne tabidir. (Nisa 3). Reşit olmayan kızla evlenmek yasaktır (Nisa 6).
8- Boşanma iki defadır, kadının boşanma hakkı vardır (Bakara 229)
9- Köleler özgürleştirilmelidir (Beled 13).
10- Esirler köle ve cariye yapılamaz (Muhammed 4).
Görüldüğü şeriatın menhec bölümü hukuk prensiplerini ifade ettiği gibi ceza, yaptırım içeren emir ve yasakları da ifade etmektedir. Biz bunlara şeriat değil; menhec diyoruz. Şeriat ilk başta ifade ettiğimiz değişmez ilk 10 maddede geçenlerdir.
Bu tür menhec ceza ve yaptırımları yere, zamana, tarihe göre yeniden yorumlanabilir, maksada göre yeniden uyarlanabilir özellikte olanlardır. Bunlar insanların ve toplumların ihtiyacı değiştikçe yeniden ele alınabilir.
Demek ki şeriatın değişmez bölümüne şir’a, değişebilir tarafına ise menhec diyebiliriz. Çünkü bunlar ayetlerde geçmekte ve her birinden başka bir maksat kastedilmektedir. Hepsini aynı kefede değerlendirmek Kur’an’ın verdiği genişliği daraltmak olacağından doğru da olmaz.
***
Kur’an’da geçmeyen ancak şeriat kuralları sanılan 10 çok bilinen konu:
1- Dinden döneni (mürted) öldürmek
2- Namaz kılmayanı kırbaçlamak
4- Zina edeni taşlamak (recm)
5- Esirleri öldürmek, köle, cariye yapmak
6- Reşit olmayan kızlarla evlenmek
7- Hayvanları katletmek, heykellere resimlere saldırmak
8- Çok kadınla evlilikleri azaltmamak, kadınları okutmamak, çarşafa sokmak, başını örtmeye zorlamak
9- Şefaat beklemek, türbelerden yardım istemek (IŞİD’de bunlar yok)
10-Demokrasiyi şirk görmek.
Görüldüğü gibi bunlar çok bilinen Taliban, IŞİD, Suud, İran uygulamaları olup geniş bir kesim tarafından şeriat olarak bilinmekte ve haklı olarak tepki gösterilmektedir.
Karşı çıkmalar ve reddiyeler doğrudur ancak bunlara Kur’an’da geçen Allah’ın şeriatı demek çok yanlıştır. Çünkü şeriat kavramı İslam gibi aziz ve muteber bir kavramdır. Kur’an’da kelime anlamından öte terim değeri olan bir kavramdır. Yani Kur’an tarafından bu kelimeye özel bir anlam yüklenmiş, içeriği doldurulmuş ve peygambere ve tüm Kur’an’a inananlara yol olarak gösterilmiş, tabi olunması istenmiştir. Oysa yukarıdaki şeriat sanılan 10 maddenin hiçbirisi Kur’an’da yoktur.
Bize düşen IŞİD ve Taliban zihniyet ve uygulamalarına bakıp şeriata karşı çıkmak ve reddetmek değil; Kur’an’da ele alındığı şekliyle tanımlamak ve doğrusunu göstermektir.
Bu yazıda Kur’an’daki şeriatla, İŞID ve Taliban şeriatını titizlikle ayırarak tek tek maddeler halinde göstermeye çalıştım. Dinin evrensel değerlerini, şeriatın değişmez ve değişebilir yönlerini açıklamaya çalıştım.
Son alarak şunları da ifade edeyim.
Bugün “Türkiye Cumhuriyeti kanunları, hukuk muhakemeleri ve yargılama usulleri” dediğimiz şey aslında “Türkiye Cumhuriyeti şeriatı ve menheci” demektir.
Kur’an’da şeriat ve menhec ile kastedilen aslında bu. Yani yasa, kanun, muhakeme usulü, hukuk, hukukun üstünlüğü… Her ülke için geçerlidir. Her ülkenin şeriatı ve menheci yani kanunları, yasaları, hukuk muhakemeleri ve yargılama usulleri vardır. Avrupa Birliği’nin şeriatı ve menheci 30 bin sayfayı bulan AB hukuk mevzutadır. Roma İmpaarotorluğu’nun şeriat ve menheci binlerce yılda oluşmuş Roma hukukudur. Eski SSCB şeriat ve menheci sosyalist hukuk koleksiyonudur.
Artık önemli olan bunların insanların ve toplumların ihtiyacına karşılık verip vermediğidir. T. C kanunlarının çoğu hala Osmanlı mecellesinin etkisi altındadır ve batıdan aktarılan yeni kanunlarla şeriatını ve menhecini (hukuk birikimini) güçlendirmeye çalışmıştır. Bunları bir bütün olarak görmek gerekir. Çünkü hukuk evrenseldir. Doğusu, batısı, eskisi, yenisi, dinisi, seküleri bir bütün, insanoğlu için üretilmiş kurallar, prensipler… Hangisi ihtiyacı karşılıyorsa o alınır, eskiyen, ihtiyacı karşılayamayan kutsal kitapta bile geçse bırakılır. Evrensellik ifade ediyor, ihtiyacı karşılıyorsa kutsal kitapta geçiyor diye de uzak durulmaz alınır, sürdürülür, geliştirilir, büyütülür…
İhtiyaçlar keşfin anasıdır ve hukuk yoksa devlet bir mafyadır.